İlim Hikmet Vakfı - KAYSERİ
+90 352 231 80 92
info@ilimhikmet.org.tr
  • KOZAKLI KARDEŞLİK KAMPI 2020
  • AZEZ
  • Kasım 2019 çay saati
  • Şule Yüksel Şenler
  • Anadolu Platformu Teşkilat Şurası
  • Anadolu Platformu Teşkilat Şurası
  • Anadolu Platformu Teşkilat Şurası
  • Çay Saati
  • İHV 13. Olağan Genel Kurulu Yapıldı
  • Murat Cahit Cıngı, Gençlere 100 Yıllık Değişim Sürecini Anlattı
  • Senai Demirci'den Kıssalarla Terapi Atölyesi
  • Kalem Düşünce Kulübü Panelinde Kuşak Farklılıkları Tartışıldı
  • İlim Hikmet Aile Kampı Yapıldı
  • İlim Hikmet Vakıf Bülteni 2. Sayısı Çıktı
  • AÖB Orta Öğretim Ara Dönem Kampı Yapıldı
ESMAÜL HUSNA
DÜŞÜNCE AKADEMİSİ
FOTOĞRAF GALERİSİ
Prof.Dr. Muharrem AKOĞLU'İslami yapılarda Gulatlaşma Riski'

       Prof. Akoğlu, İslami yapılarda Gulatlaşma riskini anlattı

       İlim Hikmet Vakfı Düşünce Akademisine konuk olan, Erü İlahiyat Fakültesi hocalarından prof. Dr. Muharrem Akoğlu, tarihi süreç itibariyle İslam toplumundaki gulatlaşma eğilimleri ve bu yapıların özelliklerinden bahsetti.

      Prof. Dr. Muharrem Akoğlu,  konuşmasında tarihi gerçeklikler ışığında gulatlaşma riskine dikkat çekerek şu husulardan bahsetti:

      Bizim geleneksel kitaplarımız, ‘gulatlaşmayı’ sadece Gulat-ı Şia üzerinden ele alırlar. Sanki gulatlaşma sadece Şia’ya mahsus bir oylamış gibi. Hayır, böyle değil. İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Ehl-i Sünnetiz ama gulatlaşmayacağımızı kimse garanti edemez. Yarınımızın ne olacağını ancak Allah bilir. Onun için  geçmiş bizden önceki nesillerin güzel bir duası vardı: Allah ahir ve akıbetlerimizi hayreylesin.  Dolayısıyla iman üzerine olan imtihanımız sürekli devam etmektedir.

       Gulatlaşmada ilk dikkat çeken oluşum İsmaililik’tir. Bunlar Hz. Peygamber ‘den sonra halife olarak Hz. Ali’yi kabul ediyorlar. Hz. Ali neslinden altıncı halka olan Caferi Sadık’a kadar devam eden süreçte, Cafer-i Sadık vefat etmeden önce kendisinden sonra İmam olarak büyük oğlu İsmail’in adını söyler. Ne var ki, İsmail, Babası Cafer-i Sadık’tan önce vefat eder. Vefat eden oğlunun cenazesini Medine’de kıldıran Cafer-i Sadık, farklı yorumlara kapı aralanmasın diye, etrafındaki kimselere oğlunun cenazesini gösterir. Buna rağmen Caferi Sadık vefat ettikten sonra, İsmail’in İmam olması gerektiğini savunan kimseler ortaya çıkmışlardır. Bir kısım kimseler, küçük oğlu Musa Kazım’ın imamlığı etrafında yollarına devam ederken, bazıları da Caferi Sadık’ın kendinden sonrası için verdiği İsim olan büyük oğlu İsmail’i dini buyruk niteliğinde bir vasiyet olarak kabul ederek, bizim ne olursa olsun İsmail’e tabi olmamız gerekir demişlerdir. Bunu söyleyen kişiler toplumdan tepki ve olumsuz bir yaklaşım görünce, kendilerini karanlık mahfillerinde gizlemişlerdir.

       Bu olaydan sonra, Batınilik denilen bir anlayış onlar üzerinden İslam toplumuna taşınmıştır. Batınilik, eski İran kültüründen Mazdekizm ve Maniehizm’in ürettiği bir kültürdür. Bunlar diyorlar ki, dini metinlerin iki boyutu vardır: Birincisi kağıt üzerinde yazılı lafızlardan ibaret olan zahiri boyutu, ikincisi de asıl gerçek anlamın işaret etmiş olduğu batındır, diyorlar. Dolayısıyla asıl hakikat zahirin işaret ettiği batındır diyorlar. Bu merdiven altı diyebileceğimiz oluşumlar, gizli yapılanmalarını takiyye adı altında gizleyerek yapıyorlar. İnsanın kendi inanç yapılanmasını kendinden olmayanlara karşı gizlemesi hadisesine takiyye diyoruz. İslam’da yeri olmayan bu hadiseyi daha sonra meşrulaştırmak adına, İslam’ın ilk dönemlerinde yaşanan Ammar bin Yasir hadisesi ile izah etmeye çalışıyorlar. Bu tamamen can tehlikesinin karşısında ortaya konan bir hadise. Soru soran kimsenin kimliğine göre cevaplarının değişebildiği bir anlayış tarzında, verilen cevap kişinin iç dünyası verilen cevaptan ayrı olabilir. Takiyye denilen şey tam da budur.

       Batıni karakteri temel alan yapılar, gulatlaşma riskini her zaman kendi içlerinde barındırıyorlar. İsmaililikle beraber, Batınilik ve devamında takiyyecilik İslam toplumuna taşınmıştır. Günümüzde bir takım dini gruplar, belki takiyye kavramını kullanmıyorlar ama başka kavramların gölgesinde takiyyecilik yapıyorlar. Ammar’ın ölüm karşısındaki tutumu istismar edilerek, üç kuruşluk dünya menfaati için bile ortaya konan tavır ile Ammar istismar ediliyor.  

      18. Yüzyıldan itibaren,  batıdaki sömürgeleştirme hareketleriyle beraber, İslam toplumundaki ayrıştırıcı unsurlar bulunup ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Bu süreçte İsmaili gruplar, özelikle İngilizler tarafından Aga han’ın yönlendirilmesiyle kullanıldığını görüyoruz. Bugün, Afganistan, Hindistan ve Pakistan coğrafyasında oldukça etkin olan bu yapılanmaların merkezi Londra’dır.

       Ehli sünnet bir çıkış olarak başlayan Yezidiliğin ve kurucu liderini peygamber olarak gören Bahailiğin   gulatlaşma eğilimi günümüze kadar uzanan örneklerdendir.

        Peygamberlik, Nebilik dışında, mücedditlik, mehdilik, Mesihlik gibi dini kavramların aslında o toplumu sevk ve idare edebilmek için  dünyevileşmesi, nefsanileşmesi  anlamına geliyor. Nefsani ve dünyevi bir makama taşınan yapının belli bir noktada durması mümkün değildir.  Mücedditlik, mehdilik, Mesihlik sürecinden sonra peygamberlik sürecinin kapısı zorlanıyor ve bu da yetmiyor. Hatta yeryüzündeki insan suretindeki Tanrılar mesabesine kadar taşınıyor.

      İslam toplumu içersisinde bunun yüzlerce örneği var.

      Ehli sünnet toplumunda Ehli Sünnet misyonu ile ortaya çıkmış ve evrilerek ateşe tapan, bir inanç ortaya çıkarmış oluşumlara bile tanık olmaktayız.

      Kadıyanilik ve Bahailik de modern zamanların gulatlaşan yapılarının örneklerinden.

      Bu örneklemeler üzerinde bu yapıların kırılma noktaları üzerinde de durmak gerekiyor. 1500 Yıllık İslam kültür tarihi içerisinde gulatlaşan fırkalarda iki temel özellik dikkat çekiyor. Bir, lidere insanüstülük atfedilmesi. İki, liderin yazmış olduğu kitaba uluhiyetlik, kutsallık atfedilmesi.

     Adı önemli değil, hangi yapı, kendi liderine insan üstülük atfediyorsa, hangi yapı liderinin veya öncülerinin yazmış oldukları eserlere insan üstülük atfediyorsa, gulatlaşma riski altındadır. Bu ister tarikat olsun, ister cemaat olsun, ister herhangi bir dini grup olsun, durum değişmiyor. Eğer tarihten ders çıkaracaksak bu noktalarda dikkatli olmamız lazım.