İlim Hikmet Vakfı - KAYSERİ
+90 352 231 80 92
info@ilimhikmet.org.tr
  • KOZAKLI KARDEŞLİK KAMPI 2020
  • AZEZ
  • Kasım 2019 çay saati
  • Şule Yüksel Şenler
  • Anadolu Platformu Teşkilat Şurası
  • Anadolu Platformu Teşkilat Şurası
  • Anadolu Platformu Teşkilat Şurası
  • Çay Saati
  • İHV 13. Olağan Genel Kurulu Yapıldı
  • Murat Cahit Cıngı, Gençlere 100 Yıllık Değişim Sürecini Anlattı
  • Senai Demirci'den Kıssalarla Terapi Atölyesi
  • Kalem Düşünce Kulübü Panelinde Kuşak Farklılıkları Tartışıldı
  • İlim Hikmet Aile Kampı Yapıldı
  • İlim Hikmet Vakıf Bülteni 2. Sayısı Çıktı
  • AÖB Orta Öğretim Ara Dönem Kampı Yapıldı
ESMAÜL HUSNA
DÜŞÜNCE AKADEMİSİ
FOTOĞRAF GALERİSİ
DÜŞÜNCE AKADEMİSİ

 

 İlim Hikmet Vakfı Düşünce Akademi’sinde konuşan Prof. Dr. Muhammed Şevki Aydın’dan sadra şifa bir sohbet…

Eğitim Riski

İnsan anlayışı, ciddi bir sorudur. İnsan nedir ve ne olmalıdır sorusuna herkes farklı cevaplar veriyor. Herkes biliyor ki eğitim, insanî bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor ve ilk insanla beraber başlıyor. Eğitim olmadan insan, insan olamıyor. Hayata gözlerimizi açtığımız andan itibaren o kültürel ve sosyal çevre içinde insan oluyoruz. Hayata başlarken sadece refleks hareketlerde bulunuyorken, daha sonraki kazandığımız bütün davranışlar öğrenmedir. Çevremizden, görerek, dinleyerek, dokunarak öğreniyoruz. Hatta öğrenmelerimizin bir çoğu biz hiç farkına varmadan gerçekleşiyor. Mesela bakıyoruz, çocuk aynen babası gibi konuşuyor, onun gibi olmak istiyor. Veya hocası gibi davranmaya başlıyor, hiç farkında olmadan. Çoğu öğrenmelerimiz böyle rastgele, kendiliğinden oluyor. Bazen de biz isteyerek, kasıtlı olarak  öğreniyoruz.

Kasıtlı Eğitim

Ama he hâlukarda kasıtlı bir bize uygulanan eğitim de var. Ailemiz, çevremiz, hocamız, büyüklerimiz bize hep kasıtlı olarak bir şeyler öğretmek istiyor. Bizi etkileyerek değiştirmek ve dönüştürmek istiyorlar. Biz de bu anlamda bir kısım şeyler öğreniyoruz. Kasıtlı öğretimle, hayatın basit olduğu dönemlerde, insan zaten yaşarken hayatın bütün boyutlarıyla temasa geçebiliyordu. Dolayısıyla bu kasıtlı öğretim için hayatın basit olduğu dönemlerde, özel kurumlara ve uzmanlara gerek yoktu. İnsan hayatını yaşarken çevresindekilerle ilişkiyi, mesleğini ve hayatı öğreniyordu.

Ama hayat karmaşıklaştıkça, hayatı kuşatan alan büyüdükçe, hayatın tüm yönleriyle temas kuramaz hale geldik. Dolayısıyla biz, günlük hayatımızı sürdürürken, öğrenmemiz gereken her şeyi öğrenemez hale geldik. İşte bu zamanda da özel uzmanlardan destek almaya ihtiyaç duyuldu. Hocalardan, kurumsal eğitim veren kurumlardan eğitim almaya ihtiyaç duyuldu. Her geçen gün adını duymadığımız, değişik yöntemlerle eğitim veren birçok kurumsal eğitim ihdas ediliyor. Ve insanlar bir meblağ ödeyerek oralardan eğitim alıyorlar. Çünkü insanın o özel uzmandan destek almadan o özel alanda öğrenme gerçekleştirmesinin imkanı yok. Böylelikle, insan düzenli bir kasıtlı eğitim içinde buluyor kendisini. Birileri birilerine bir şeyleri kasıtlı olarak kazandırmaya çalışıyor. İnsanın doğal olarak kazandığı kültürlenme süreci, organizeli, düzenli ve kasıtlı eğitimlerle kazandırılmaya başladı.

Kalıplaşmış kültürleme

Kasıt kelimesi insana biraz ürküntü verse de hayatın realitesi buna evriliverdi. Konuşmayı da, dik yürümeyi de içinde varolduğumuz sosyal çevreden kültürlenerek öğrendik. Bu içinde var olduğumuz zorunlu kültürlenme ile insanın varlık dünyası olumlu veya olumsuz yönde eğitiliyor, şekillendiriyor. Mesela biz eğitimle yeni nesli yetiştirmek istiyoruz. Yetiştirmekle, bir biçimlendirme ve şekillendirme amacımız var. İnsanın hangi yöntemle nasıl biçimlendirileceğine, şekillendireceğine kim karar verdi? Yetiştirilen insan ne kadar olması gereken bir insan? Olması gerekene yakın mı uzak mı? Bunları sorgulamamız lazım gerekiyor.

Yani kültürleme yapanlar, aslında geçmişten devralınan kültüre, bugünü ve geleceği hapsediyorlar. Benim geleceğimi geçmişin avucuna hapsediyor. Her kültürleme insanı bulunduğu zamanın ve mekanın kalıplarına göre var ediyor.

Fıtrat Eğitimi ve Risk

Müslüman olarak dünyaya geldiğimiz bu topraklarda var olduğumuz için hamdediyoruz. Peki bu bizim için bir avantaj mı, yoksa dez avantajları da var mı?

Peygamberimiz a.s.’ın ‘her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar ve sonra annesi babası onu hristiyanlaştırır, yahudileştiri, mecusileştirir’ buyuruyor. Bu hadis bize ne söylüyor. Bu hadis bana diyor ki: ‘Sen de bu babalar gibi yapma! Sen de bir Müslüman baba olarak bu babalar gibi yapma!’  Ne demek istiyor? ‘Sen de o Yahudi, Hristiyan, Mecusi anne babalar gibi çocuğunun fıtratını bozacak bir eğitimi,  İslam kılıfı altında böyle yapma’ diyor. Demek ki ben de Müslümanlık adına çocuğumun fıtratını bozup, onun olumsuz gelişim adımlarını atabilirim. Böyle bir risk var.

Nasıl bir eğitim yapalım ki, benim yetiştirmek istediğim nesil, fıtratını koruyup geliştirebilsin. Eğitim vermeden kültürlenme yapmadan olmaz. Fakat bu işlemin insanı kalıba sokarak biçimlendirme, şekillendirme riski var. Bu kalıplamayı kim belirliyor, ne hakla belirliyor, neye göre belirliyor? Demek ki bu kalıplamayı İslam adına bile yapabiliriz. Risk budur. Çünkü İslamı hepimiz aynı şekilde mi anlıyoruz? Hepimizn İslamî anlayışı aynı mı. İnsan anlayışımız aynı mı? Elbette hayır. O zaman ne oluyor? Eğitim anlayışımız da ona göre farklılaşıyor.

Eğitim Veballi bir iş

Tarihte Müslümanların yaptığı tüm eğitime İslami eğitim diyoruz. Her dönemdeki uygulamalar aynı mı? Falakanın eğitimin olmazsa olmazı olduğu dönemler, hocaya soru sormanın edepsizlik sayıldığı zamanlar olmamış mıdır? İslam ve insan algısı farklı olduğu için uygulanan eğitim yöntemleri de farklılaşıyor.  Aslında biz çocuklarımızı eğitmekle, çok riskli çok veballi bir alana da soyunmuş oluyoruz. Bu o kadar büyük bir tehlike ki, bizim kalıba soktuğumuz çocuk, kendi kalıbını kolay kolay kırma mecalini gösteremiyor. Çünkü o çocuğun, düşünme yeteneğini kalıba sokmuş oluyorum, sorgulama yeteneğini de dumura uğratıyorum. Kendi olma ve kendine sahip çıkma gücünü de elinden alıyorum. O benim döktüğüm kalıba göre hayatını sürdürmek durumunda kalıyor. Hatta onun zararlarını bile fark etme mecali kalmıyor. Kalmadığı için bu yanlış yönlendirilmenin vebalini hem dünyada hem de ahrette çekecek. Eğitim yapmakla, iyi niyetli bile olsam,  çocuğun sadece dünya hayatını karartmakla kalmıyor, aynı zamanda ahret hayatını da karartıyorum. Elinize verilen insanların kaderini belirleyici oluyorsunuz adeta.

Bir de buna kasıt binerse, eğitim vasıta olarak kullanılırsa, varın sonucu siz düşünün.

Eğitim Sorunumuz

Bugün İslam dünyasının temel sorunu eğitim sorunudur. Bugün başımıza gelen belaların, soysuzlukların, bu utanç verici tablonun altında yatan en önemli faktör eğitimdir. Bu kendiliğinden olmamıştır. Türkiye de dahil bütün İslam Dünyasında yapılan eğitim maalesef günümüzde bir insanın insani hasletlerini dumura uğratıyor.  İnsanı insan kılan aklı, yani düşünme, anlamlandırma , sorgulama, tercihte bulunabilme ve bu tercihine göre hareketlerini yönetme yeteneği gibi tüm yetenekleri dumura uğramış durumda.

Müslüman dünyada insanlar ya eğitimden mahrum bırakılıyorlar, ya da eğitme niyetiyle belli bir kalıba sokularak sürülüeştiriliyorlar ve artık İslam dünyasında birey diye bir şey kalmıyor.

Müslüman dünyadaki ihtilaflar ve nedenleri de bundan kaynaklanıyor. Sorunla karşılaştığında çok yönlü eleştirel bir bakış açısıyla anlamlandırarak çözmeye çalışmak lazım. Sağlıklı bilgi sahibi olmak gerekiyor ki düşünülebilsin. Bizim eğitim sistemi düşünceyi öğretmiyor.

En basit olaylarda bile insanlar birbirine saldırıyor. Düşünerek, konuşarak, insani çözüm üretme yeteneğini kaybedince insanlar, hayvani yöntemlere, şiddete başvuruyorlar.

Böyle bir kasıtlı eğitime yönlendiren odaklar, oldukça profesyonelce çalışarak, işi nasıl yöneteceklerini ve yönlendireceklerini çok iyi biliyorlar. Biz o kadar kalıblanmışız ki onların desiselerini fark edecek basiretimiz bile yok.

Efendimiz a.s. ‘Müminin firasetinden sakın. Çünkü o bakınca Allah’ın nuruyla bakar’ buyuruyor. Firaset dediğimiz şey duvarın ötesini de görebilme basiretidir. Bizse burnumuzun dibindekileri göremiyoruz, anlayamıyoruz, anlamlandıramıyoruz.

Çözüm Nedir? ‘Eğitime hayır’ mıdır?  Elbette değil. Batıda eğitime ve zorunlu eğitime hayır diyen bir sürü yaklaşımlar ve bunların kitapları var. Düşünen insanları bakıyorlar ki, egemen sistemin kurumsallaştırdığı bu okullarda, kendilerinin istediği insanları robotlaştırmaya çalışıyor diye düşünüyorlar. İstediği gibi düşünen ve yaşayan, istediği gibi tüketen varlıklar yetiştiriyor. Onun için çocuğunun böyle olmasını istemeyenler, ‘eğitime hayır’ diyerek bir düşünce geliştiriyorlar. Çare mi? Hayır. Çünkü eğitime hayır demek, insanın insanlaşmasına hayır demektir. Biz buna hayır diyemeyiz.

Nasıl bir eğitim yapalım ki, yeni nesil kalıplanmasın, insani yetileri dumura uğramasın. O yetiler gelişsin. Şimdi bu sorunun cevabını bulmamız gerekiyor. Ben öyle bir eğitim yapmalıyım ki, çocuğumun aklı ve zihni daha da gelişsin. Tefekkür yeteneği, sorgulama, araştırma, merak, tecessüs, anlam yükleme, sorun çözme yeteneği gelişsin. Böyle bir eğitim yapmamız lazım.  Şimdi bizim yapmaya çalıştığımız eğitimin bunlarla bir alakası var mı, bunları üretecek bir yanı var mı? Asla.

Çünkü ailede, anne baba çocuk adına her şeye karar veriyor. Nasıl olunacağı ile ilgili talimatları veriyor. Annemizin babamızın bize biçtiği kalıplar bugün bizim işimize yarar mı? Okulda senin adına her şeyi bilen öğretmen karar vererek, seni eğitmeye çalışıyor. Senin adına konuşuyor, senin adına düşünüyor, senin adına cevap veriyor. Böyle bir eğitimden, düşünen sorgulayan, nedenini niçinini tahlil eden bir nesil yetişir mi?

Bize çarkından geçtiğimiz eğitim sistemi, neyi nasıl öğreneceğimize müsaade ediyorsa, onu öğreniyoruz.  Onun dışına çıkamıyoruz.

Bugün karmaşık hayatı çözümleyen gerçeklere uygun yepyeni kalıplar olması lazım. Onu kim üretecek?  Üretecek kimse de yok. Biz öyle bir hayat yaşıyoruz ki bir saniye sonra nasıl bir sorunla karşılaşacağımız bilemiyoruz.  Her gün yepyeni yığınlarca sorunlarla karşılaşıyoruz. O sorunlara karşı çözüm üretmek de bizzat kendimize kalıyor. Onun için bize hazır malumat kalıpları lazım değil. Bize bilgiyi bulma, bilgiyi elde etme, bilgiyi keşfetme, bilgiyi kullanma ve bu bilgiyle sorun çözme yeteneği lazım. Bize eğitimin bunu öğretmesi gerekiyor. Maalesef İslam dünyasında böyle bir eğitim söz konusu değil.

Bu durumda bizim böylesine riskli bir işi, risksiz bir hale getirerek başımızın çaresine bakmamız lazım.

Bir ayeti Kerime’de ‘Hakkında ilmin olmadığı bir işin peşine düşme’ buyuruluyor. Bunu öncelikle eğitime yönelik ele almamız lazım. Babalığı bilmiyorsan, baba olmaya karar verme.  Bu çağın Müslüman annesi olmasını bilmiyorsan, anne olmaya karar verme. Bilgi sahibi olmadığın bir hususla ilgili, o konuda söz sahibi olma. Kendi başını belaya sokma, başkalarının başının belası da olma. Hakikaten iyi yaparsak sevabı çok yüksek ama kötü yaptığımzda da vebali oldukça yüksek bir iş: eğitim.

Bırakın sıradan insanları, Müslümanlık adına söz sahibi olan insanlar bile birbirini aforoz etmekle meşgul.  Birbirinin fikrini analiz etmeden, anlamaya çalışmaktan uzak, hemen saldırı, ,itham, yargı ve infaz. Bunun neresi İslami? Bizim almış olduğumuz eğitimin kötülüklerini saymakla bitiremeyiz. Onun için aklımızı başımıza devşirmemiz lazım. Onun için eğitimin riskini düşünmemiz ve sorgulamamız lazım.