Aladağlar Kampı
İlim Hikmet Vakfı Yükseköğrenim Komisyonu olarak 9-13 haziran tarihlerinde Kayseriye 70 km uzaklıkta olan Kapuzbaşı- Aladağlar Hacer ormanı mevkiinde 5 günlük kamp yaptık.
Cumartesi günü sabah saat 4'de vakıfta toplandık. Sabahın uykulu gözlerini heyecanımızla yenmeye çalışıyorduk. 20 arkadaş hep beraber sabah namazını kıldık mescidimizde. Ardından kahvaltımızı yaptık. Harun ve Vedat abilerimiz gelince eşyaları son bir düzenlemeyle yerleştirdik ve Bismillah diyerek yola koyulduk. Ezgilerimiz dinleyerek , ara sırada eşlik ederek yolumuza devam ettik. Kapuzbaşı Şelalerini biraz geçene kadar servisle ilerleyerek traktör ve arazi araçlarından başka araçların giremeyeceği orman yoluna geldik. 20 adam bir traktör römorkuna bindik, alanın yarısına da kamp için alınan 250 ekmeği yığdık. Kimimiz ayakta, kimimiz oturarak, kimimiz bir ayakta bir oturarak sallana sallana; yüzümüze gözümüze gelen ağaç dallarında sıyrıla sıyrıla; tümseklerde-çukurlarda zıplaya zıplaya 1.5 saat belki de hayatımızın en zor ama bir o kadar da eğlenceli yolculuğunu yapıp kamp alanına vardık. 3 tarafı çok dik kayalardan oluşmuş dağlarla çevrili belli bir yükseltiye kadar yemyeşil ağaçlarla kaplı bir yerdi kamp yerimiz. Bulabildiğimiz en düz yere 72 metrekarelik çadırımız kurdu. Getirdiğimiz erzakları yanı başımızda bulunan kulübeye yerleştirdik. Yemeğimiz yiyip namazımızı kıldıktan sonra abilerimizi Kayseri'ye uğurladık. Basınç farkı, yol şartları, dağ atmosferi derken yorulmuştuk. Biraz dinlendik. Dağların arkasına saklanan güneş, esen tatlı bir meltem 3 hasırla oluşturduğumuz namazgahta kıldığımız İkindi namazını eşsiz bir hale getirmişti. Ortam tek kelimeyle mükemmeldi. Şehrin, insanların kirliliğinden uzaktı. Kampın ön toplantısını namazgahta yaptık. Nöbet listelerini, nöbetçi görevlerini şekillendirdik. Namaz vakitleri girdiği zaman bir arkadaşımız yüksek bir kayada ezanımızı okuyup bizleri namaza davet ediyordu. Akşam namazını kıldık ve kampın ilk oturumunu gerçekleştirdik.
Gündemimizdeki konuları özellikle de Suriye konusunu konuştuk. Karşılıklı görüş alışverişleriyle hakikate ulaşmaya çalıştık. Oturum sona erince buz gibi suyla soğuk bir havada abdest alıp Yatsı namazını kıldık. Ardından yataklar hazırlandı ve uykuya geçildi. Gece nöbetçileri çadırın yanında ateş yakıp sohbet ederek zaman geçirdiler. Saat 4 olunca nöbetçiler ahaliyi uyandırdı sabah namazı için. Hava iyice soğumuştu, abdestlerimizi alınca adeta imanımızı tazeliyorduk. Namazımız kıldık; günün nöbetçileri kahvaltıyı hazırladı. Kahvaltını ardından günün ilk oturumuna geçtik. Seyyid Kutup'un Yoldaki İşaretler kitabını analiz ettik. Yararlı bir programdan sonra öğle yemeğini yedik, öğle namazımızı kıldık. İkinci oturum nöbet grupları olan 4 grubun konularını kendi içinde tartışıp diğer gruplara anlatmasından ibaretti. İkindi namazını kıldık, doğada yürüyüş yaptık akşam yemeği, akşam namazı derken günün son oturumu olan Metin Karabaşoğlu'nun Küçük Şeyler kitabını analiz ettik.
Yatsı namazını kıldık ve dinlenme vakti gelmişti. Ertesi gün en azından kendi adıma hayatımın en yorucu günü olacaktı. Zira Aladağlar Milli Parkının bir durağı olan Yedigöller'e yürüyüş yapacaktık. Gece nöbetçileri yürüyüş için ekmek arası azıklar hazırladılar ve Sabah namazını kılıp saat 4.45 de yola koyulduk. 40 dakikalık bir yürüyüşten sonra ormandan çıkmıştık. Önümüzde uzun bir vadi ve vadinin en ucunda büyük bir dağ vardı. Biz bu bu engin dağı aşınca Yedigöller'e varacağımızı düşünüyorduk. Bir saat daha yürüdük ve dağın hemen başına vardık. Dağı zikzaklar çizerek yükselip aşmaya başladık. Bir saati aşkın bir sürede ancak aşabildik dağı. Ancak beklediğimiz gibi olmadı. Önden kocaman görünen bu dağın; arkasındakileri görünce aslında evin en küçük çocuğu olduğunu farkettik. İlerlemeye devam ettik. Tepeleri aştıkça tepe çıkıyordu karşımıza. 3 saati aşkın bir süre daha tırmanarak yürümeye devam ettik. 3000 metrenin üstündeydik ve Haziran ayında karların içinde yürüyorduk. Ve nihayet 6 saatlik bir yürüyüş sonunda Yedigöller'e vardık. Zıt iki şeyi aynı anda yaşıyorduk. Suyun bir kısmı donmuşken biz yana yakıla gölge arıyorduk sıcaktan dolayı. 1.5 saat dinlendik, yemeğimizi yedik ve dönüş yoluna koyulduk. Bu yol nasıl biter diye kara kara düşünürken Allah'ın rahmeti geldi ve çıkarken 3 saatimizi alan tepeleri bu yaz sıcağında karda kayak yapma şansıyla yarım saatte indik. Gerçi ciddi tehlikeler atlatan arkadaşlarımız oldu ama çok şükür herhangibir sıkıntı yaşanmadan en başta gördüğümüz büyük dağın tepesine vardık. Birkaç arkadaşımız gidiş yolunu tamamlayamamış ve buldukları ilk kayada dinlenmeye çekilmişlerdi. Dönüşte onları da alıp dağdan ağır ağır indik. 2 saat yürüdükten sonar ormana vardık. Sabah giderken tanıştığımız bir çoban vardı, -onlarda yazın burada çadır kuruyorlarmış-.
Ormanda biraz yürüdükten sonra yine gördük çobanı ve ve Anadolu insanı sıcaklığına bir kez daha şahit olduk. Ayran içmeye davet etti abimiz bizi. Teşekkür edip oradan ayrıldık saat 5'e doğru gelirken 12 saatlik macera sona ermişti çok şükür varmıştık çadırımıza. Namazlar kılındı ve dinlendik bir süre. Akşam yemeğiyle güçlendik tekrar Akşam ve Yatsı namazlarını kıldık. Saat 4'de Sabah namazını kalktık. Kahvaltı sonrası Mustafa İslamoğlu'nun Yürek Devlet'i kitabını analiz ettik. Yemek ve namazlardan sonra gölge çöktüğünde olimpiyat oyunlarımızın vakti gelmişti. Oluşturulan 4 grup; bilek güreşi, kaşıkta yumurta taşıma, çuval yarışı, taş atma, hızlı sebza yeme ve halat çekme kategorilerinden oluşan yarışmalarda mücadele etti. Çok güzel anlar yaşadık. Oyunlar bitince akşam yemeğini yedik ve günün son oturumu olan Kuran sohbetini yaptık. Yatsı namazını kıldık. Son gece diye; sohbetler, yıldızları izleyerek söylenen ezgiler biraz daha uzun sürdü. Gece nöbetlerine eşlik eden arkadaşlar çoğaldı. Gecenin en sessiz anlarında ateşin etrafında oturup söylenen türkülerin tadını daha fazla kişi aldı son gecemizde. Namaz vakti gelince kar suyuyla gece ayazında alacağımız son abdestimizi alıp son Sabah namazımızı kıldık. Kahvaltı sonrası kampın son oturumu olan değerlendirme toplantısını gerçekleştirmek üzereyken Kayseri'den Vedat abi, Harun abi, Mete abi geldi; onları karşıladık ve değerlendirmelerimizi yaptık. Ortak kanı çok yararlı bir program olduğu yönündeydi. Bu zor şartlarda talim ettiğimiz şeylerin hayatımızın geri kalan döneminde de yaşantımızda olması gerektiğini belirttik. Emeği geçen herkese teşekkür edildi. Ardından 4 grup -bu kez gözlem ve dikkat ağırlıklı bir bilgi yarışmasında- karşı karşıya geldi. Yine bolca eğlendik. Sonrasında eşyalar toplanmaya başlandı. Çadır civarını temizledik. Yemek yedikten sonra buradaki son namazımızı kıldık. 'Yapmak zor yıkmak kolay' sözüne bir kez daha şahit olduk. 1.5 saatte kurduğumuz çadır 15 dakikada yıkıp topladık. Eşyaları yerleştirdikten sonra son hatıra fotoğrafları çekildi ve ikinci traktör yolculuğu başladı. İlki kadar zor ve eğlenceliydi.
Ulupınar köyünün girişine kadar traktörle gittik. Kamp boyunca bize rehberlik yapan Mehmet abimizle vedalaştık. Duygulandı abimiz: 'sizin aranızdaki muhabbetten, ortamınızdan etkilendim, inşallah bu program benim hayatımda değişiklikler yapacak' dedi. Servisimize bindik İkindi namazımızı Kapuzbaşı Şelalerinde, Akşam namazımızı Erciyes'de kıldık ve nihayet saat 10 gibi vakfa geldik. Herkes eşyalarını toparladı ve evinin yolunu tuttu. Allah'a şükür sağ salim gidip geldik. İlmi olarak öğrendiklerimizin dışında bu kampta kardeşliği öğrendik. Paylaşmayı, kardeşlerine içten yardım etmeyi öğrendik. 5 gün boyunca sayısız defa Allah'ın hikmetlerini gördük; baktığımız her bir yerde, duyduğumuz her bir sedada. 5 gün boyunca sonsuz defa Allah'ın rahmetini yaşadık; atlattığımız her bir tehlikede, bunaldığımız her bir anda. Allah bu 5 günü bizler için hayırlı kılsın, geri kalan yaşamımızda öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip etsin.