Kayseri İlim Hikmet Vakfı tarafından düzenlenen ‘Kayseri İslami Düşünce ve Hayat Sempozyumu’ 28 Nisan, 5 Mayıs ve 12 Mayıs tarihlerinde 19 konuşmacı, 6 moderatör ve 19 konuşmacının sunduğu bildirilerle 6 oturum şeklinde tamamlandı. Sempozyum, son gün okunan sonuç bildirisi ile sona erdi.
KAYSERİ
İSLAMİ DÜŞÜNCE VE HAYAT SEMPOZYUMU
SONUÇ BİLDİRGESİ
‘İslâmî Düşünce ve Hayatın’ geçmişten günümüze ve geleceğe dair, Kayseri için ne anlam ifade ettiğini üç haftalık sempozyumda; üniversite kürsüsünden, cami kürsüsüne; siyaset kürsüsünden, İslamî çalışma mevzisi olan vakıf/dernek ocağına, alanında etkin kişilerin katılımı ile tamamlamış bulunmaktayız.
1071’de Müslüman Türkler tarafından İslamlaştırılan bu topraklar, bu tarihten dört asır önce, M. 668 yılından itibaren başlayan, İstanbul’un fethine memur Emevî İslâm ordusu tarafından güzergah olarak kullanılmış, değişik zamanlarda ve değişik sürelerde, içlerinde sahabeler ve tabiînin bulunduğu topluluk tarafından Kayseri’de dört kez İslam egemenliği tesis edilmiştir.
Hitit, Asur, Roma ve Bizans döneminin kadim ticarî kenti olan Kayseri, Müslümanlaştıktan sonra da, ticaret ve İslâmî hayatın harmanlandığı Ahilik geleneği sayesinde, esnaf organizasyonları ile ticaret ahlakını yerleştiren önemli bir merkezi olmuştur.
Makar-ı Ulema olarak adlandırılan bu kentte, geçmişten günümüze yüzlerce alim yetişmiş, kentin İslâmî düşünce ve hayatına yön vermiştir.
Bu kente değer katan en köklü kültürel mirasımız, Danişment, Selçukluve Osmanlı mimari eserlerinden medreseler İslamî düşünce geleneğinin, camiler de islamî hayatın birer nişanesi olarak vücut bulmaktadır. Bu miras, aslî fonksiyonuna uygun olarak özenle restore edip korunmalıdır.
Din, siyaset ve sosyoloji ilişkisi hep iç içe olmuştur. Çoğu zaman bağımsız olması gereken dine siyaset müdahale etmiş, siyasetin baskı ve yönetim alışkanlıkları dinî çevreleri kapsamı altına almıştır.
Dünya savaşları sonrası iki bloklu dünyada, 21. yüzyıl maalesef kapitalizmin zaferiyle sonuçlandı. Ama küresel güçlerin önlerindeki en büyük engel İslam’dır, İslam Dünyasıdır.
İslam her alanda varsa ancak yaşanabilir bir dindir. Yaşadığımız ortamda yapılacak birçok faaliyet alanı varken yapmamamızın mesuliyetini taşımamız gerekiyor. Yapılan faaliyetin doğru olabilmesi için, tefekkürün doğru olması, o tefekkürün doğru olması için de bilginin doğru, aklın da selim olması gerekir.
Dünya’da ve Türkiye’de iç-dış bütün saldırılara rağmen insanlığa hâlâ söz söyleyecek, iddiaları olan din İslam’dır. Ülkemizin ve şehrimizin sosyal hayatına, siyasetine ve kültürüne renk veren, dokusunu oluşturan islamî düşünce ve hayattır.
Bu kente İslam öncesi medeniyetlerden farklı renkler yansımış olsa da en etkili izleri kadim medeniyetimiz ortaya koymuştur.
Son yarım asırda baskılara, engel ve engellemelere rağmen muhafazakâr siyasi düşünce bu kentten, ülke siyasetine değer katan önemli siyasetçiler kazandırmıştır.
Bir akademik birim olarak ilahiyatların bu dinin en üst hedeflerini topluma ve hayata taşıma konusundaki misyonunu hakkıyla yerine getirdiğini söylemek zordur. Hayatın İslâma göre şekillenmesi konusunda, siyasetin görüşüne başvurduğu kurumlar arasında ilahiyatların yeri olmamıştır.
Diyanet, İmam Hatip ve Kur’an Kursları eksenli, örgün ve yaygın din eğitimi ve öğretimi ortamları artmasına rağmen toplumda %40’lık bir dilim hâlâ bu eğitimlerden istifade edememektedir. Bu kurumlar dışında kalan sivil İslâmî eğitim ve sosyal kültürel faaliyetler kentin İslami düşünce ve hayatına önemli katkılar sunmaktadır.
Geçmiş yıllara göre din görevlisi ünvanına sahip personel sayısında ciddi bir artış var. Ama toplum olarak beklentimiz adanmış ruha sahip görevli sayısının da aynı oranda artmasıdır.
Siyasi iktidar, İslami düşünce ve hayatın önünü açmaya yönelik düzenlemeler yaparken, kültür ve sanat konusunda henüz muktedir değildir. Batının dünyaya, batıcı olanların da ülkemizde bir hegemonyaları var. Ama bizler de İslamî düşüncenin, hayatın her katmanında yer almasını amaçlayarak; bu konuda eğitim kurumlarımıza, siyasi- sivil, kişi ve kuruluşlarımıza büyük ödev görevler düşmektedir.
İnsanın ulaşmak istediği hakikatin, muhitine, zamana ve arayan insana göre değişebileceğini dikkate alarak, herkesin hakikat diye ortaya koyduklarının da farklı olabileceğini akıldan çıkarmamalıyız.
Modern dünyanın bizleri dünyevileştiren, tüketici olarak gören anlayışına karşı ahlaki bir duruş sergileyebilmeliyiz. Ahlakı, bütün ilişkilerimizin merkezine almalıyız.
Her sanat bir inancın suret bulması, yansımasıdır. İslam toplumunda da sanat, bu inancın dünya sahnesine yansımasıyla hayat bulur.
Mimaride, eğitimde, sporda, kültürde, ekonomide ve her alanda ciddi bir seferberliğe ihtiyaç vardır. Şayet bu konularda ciddi adımlar atmaz, yatırımlar yapmazsak çocuklarımızı ve geleceğimizi riske atmış oluruz.
Kayseri’de İslamî hayat ve geçmişte yaşanan dindarlık, gösterişçi dindarlık değil, gelenek ve görenek olarak hayatın içine sinmiş bir dindarlıktır. Kayseri kenti, marjinal ve uç İslâmî görüşlere mesafeli durmuş, bu tür görüşler daha çok bu kente, bu kentten olmayan kişilerce taşınmıştır.
Geleneksel dindarlığımız, her geçen gün modernizmin etkisi altında bir değişime evrilmektedir. Geçmişteki İslami hayatın geleneksel yaşam biçimi, modernizm karşısında yok olmaya yüz tutmuş, bir çoğu nostaljik bir hatıraya dönüşmüştür.
Bu gün yaşadığımız çağ maddenin ve teknolojinin hâkim olduğu bir çağdır. Huzur şehri olarak afişe ettiğimiz Kayseri'mizde; ailemize, çocuklarımıza sahip çıkmazsak, onların ihtiyaç ve isteklerine yaptığımız yatırımları, karakterlerine yapmazsak bu gün çözülen aileler, yarın üzülen bireyler/ebeveynler çoğalacaktır.
İslâmî düşünce tek başına hiçbir kişi ve kurumun değil, her devirde düşünen, üreten, mücadele eden, fedakâr ve cefakâr insanların ortak değerler bütünüdür.
Tarihimizin üç yıkıcı tehlikesi olan, servet, şöhret ve şehvet normalleştirilerek, ideal özlem, karizma ve özgür bireysel tercih adı altında karşımıza çıkan en çetin imtihanlarımızdır.
Kayseri genelinde yüzden fazla sivil kuruluş, gönüllü birliktelik bağlamında, İslâmî düşünce ve hayata katkı sağlayan önemli çalışmalar yapmaktadır.
Bu dünyada insan vicdanını tatmin eden, insan bedenini itidale çağıran, en güzel eğilim insani yardım bağımlılığıdır. Sivil çalışma yapan kurumlar, sadece yardım konularına değil, sosyal ve sosyal çözülme konularına da sahip çıkmalıdır.
Günümüzde, sosyal medya ve sanal oyunlar, yazılı, sesli ve görüntülü medyadan daha fazla insanları yönlendirmektedir. Bu duruma çözüm üretme konusu ne yazık ki öncelenmemektedir.
O halde yaşadığımız şehirde, ailelerimizde, toplumda ve en nihayetinde yaşadığımız ortamda, İslâmî düşünce ve hayatın devamı için diyoruz ki:
Vakit, ayrışma, ayrılma değil, İslâmî değerlerimize sahip çıkarak birleşme ve kardeşlik vaktidir.