Yrd Doc Dr Fatih Ertugay 'Aydınlanmış Despot'
Aydınlanmış Destpot ve Batı Dışı Toplumlarda Modernleşme
Yrd. Doç Dr. Fatih Ertugay, İHV Düşünce Akademisinde, Aydınlanmış destpot ve Batı Dışı Toplumlarda Modernleşme konusunda seminer verdi.
Batı’nın, Batı dışı toplumlara dayattığı modernleşmeyi, Batının aydınlanmış kabul ettiği despotlar eliyle nasıl gerçekleştirdiğini İzah eden Yrd. Doç. Dr. Fatih Ertugay şunları söyledi:
Modernleşmenin dayandırıldığı dört temel dayanak var. Dört alanda meydana gelen devrimsel nitelikteki değişim ve dönüşümleri anlıyoruz. Aşağı yukarı Batıda 1500’lerde başlayıp, 1900’lerde ‘kemale eren’ değişimleri kastediyoruz. Bu dört asırlık dönemde, Batı toplumlarının kendi dinamikleri içinden, kendiliğinden meydana gelen değişikliklere modernleşme diyoruz.
Bu dört dayanaktan birincisi, sebep sonuç ilişkilerine dayalı bilimsel devrimler. İkincisi Sanayi devrimi ile birlikte gelişen ekonomik değişim. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan standart ürünler, satandardize edilmiş insanlara sunuluyor olması. Üçüncü devrim alanı, kültürel devrimler. Kısaca düşüncenin laikleşmesi şeklinde özetlenebilecek değişimler. İnsanın diğer insanları, toplumu ve evreni anlamaya çalışırken aklı referans almaya başlaması. Dolayısıyla kutsal metinlerin bu üç alana ilişkin açıklamaları, evreni anlamaya çalışma repertuarından çıkarıldı. Buna düşüncenin laikleştirilmesi, rasyonelleştirilmesi diyoruz.
Dördüncüsü de, siyasal değişim. Süreç içerisinde mutlak monarşiler yerini tek bir ulusa dayanan, bir merkezden organize edilmiş ve temel yönetim biçimi, formu demokrasi olan yönetim biçimlerine bırakıyor. Egemenlik kavramı siyasal sistemin repertuarı içine giriyor. İç ve dış egemenlik. Dış egemenlik, devletlerin bağımsız olması ve başka devletlerin egemenlik ve etki alanının dışında bulunması demek. İç egemenlik de herhangi bir siyasal iktidarın ülke içerisinde rakipsiz olması anlamına geliyor. Bunlar yeni tanımlamalar.
Standartlaştırma, devlet ve toplum ilişkisinde de kendisini gösteriyor. Devlet de tek bir merkezden, merkeziyetçi bir mantıkla yönetildiği için, devlete muhatap olan insanların da standartlaştırılması gerekiyor. Modern ulus devletler bu şekilde ortaya çıkıyor. Ulus devletin mantığı, toplumu türdeşleştirme, standartlaştırma ve bu topluma belli bir yönetim biçimini dayatma şeklinde oluyor.
Modernleşmeyi, bu dört alanda, köklü radikal değişiklikler olarak tanımlamamız mümkün.
Batılılar, tarihsel dönüşüm süreciyle dört asırda kendi dinamikleri üzerinden geldikleri bu değişimlerle ilgili çıkarımları tanımlamaya başladılar. Yaşadıkları bu tarihsel dönüşümleri anlamaya, anlamlandırmaya, buna isim koymaya başladılar. Bu aşamada şu soruyu sordular: ‘Batı dışı toplumların modernleşmesi nasıl olacak?’ Burada iki kritik nokta var. Batı dışı toplumlar dediğinizde modernleşmeyi ve modern Batı’yı referans olarak alıyorsunuz ve idealleştiriyorsunuz. Yani kendinizi ‘üst’ bir konuma yerleştirip, bunun dışında kalanları kategorize ediyorsunuz. Böylece de Batı ve modern düşüncesi kendi dışındakileri ‘geleneksel’ olarak isimlendirip ‘alt’ bir alanda kategorize ediyor. Yeryüzü toplumlarını ikiye ayırıyorlar: Modern batı toplumları ve geleneksel toplumlar. Geleneksel toplumlar Batılılara göre tarihin gerisinde kalmış toplumlar. Batı toplumlarının dört yüz yılda kat ettiği mesafeye geleneksel toplumlar nasıl ulaşacaklar? Soruları bu. Batı dışı toplumların değiştirilmesi, dönüştürülmesi ve tek tipleştirilmesi nasıl gerçekleştirilecek? Bu öngörü içinde Batı dışı toplumlar için bu sürecin hızlandırılması gerekiyor. Yani batı dışı toplumların dönüştürülmesi için, ‘çok az zamanda çok ve büyük işler’ yapılması gerekiyor.
Bunu gerçekleştirmek için, burada insan iradesi aktif olarak bu sürece dahil edilmeli diye düşünüyor Batılılar. Bunu kim yapacak? Bir entelijansia , aydınlar grubu. Bu entelijansia aydınlar grubu ve liderlik az zamanda çok ve büyük işler başarmak için, geleneksel kalıpları kırarak, bu siyasal liderliğin amacı ve misyonu çerçevesinde toplumu geleneksellikten kurtarıp modernleştirecek…
Burada aydınlanmış despot yani modern değerleri içselleştirmiş ve kendi toplumunu modern değerler çerçevesinde baskılayarak kendi toplumunu dönüştürmek isteyen bir siyasal kadro ve entelijansiya varsa Batının bununla herhangi bir problemi yok. Batılılaşma yönünde dönüşen bir toplumla problemi yok...
*
Maalesef biz hayatı hep kendi bakış açımızdan anlamlandırmaya çalışıyoruz. Türkiye toplumunun çok yönlü ve çok katmanlı olduğunu aklımızdan çıkarmamamız lazım. Biz modernleşmeyle olan ilişkimizi kendi zihnimizde kurmaya çalıştığımızda, anlam vermeye çalıştığımızda, kendi içerisinde bulunduğumuz toplumsal kesimin, grubun, cemaatin sanki Türkiye’nin tamamını temsil ettiğini varsayarak konuşuyoruz. Kendimizi referans alarak konuşuyoruz. Ama Türkiye öyle bir Türkiye değil. Her bir katmanın Batı ile, modernleşme ile kurduğu veya kurmak istediği ilişki başka başka. Burada Türkiye’nin içerisinde seküler, laik, modernist, geleneğe mesafeli, onu hatta küçümseyen bir toplum da çıkarabilirsiniz, ki bunlarda kendi içinde farklılaşıyor. Batıyla sadece daha sınırlı düzeyde, bilimini ve tekniğini alalım diyen ve kendi değerlerimizi koruyalım diyen Müslümanlar var. Diğer taraftan Batı’yı yöntemi ve pratiği ile reddeden kendi içine dönük bakışı önceleyen insanlar var. Toplum yekpare bir toplum değil. Biz, bizim dışımızdaki toplum kesimleriyle nasıl bir ilişki kuracağız, ‘Kur’an’ın bize anlattığı bir siyasi model ve toplumsal bir dünya’ inşa etme yönünde, bizim dışımızdaki toplum birimleriyle nasıl ilişki kuracağız, bunu da çözmemiz lazım. Ve bu ilişkiyi anlamlandırdıktan sonra Batı ile modern olanla nasıl bir ilişki kuracağız? Bunlar üzerinde de konuşmak lazım. Soyut karşılaştırmalar, içinde bulunduğumuz gerçekliklerle karşılaştırıldığında bizim için açıklayıcı çözümler üretmeyebilir.